Siyaset
Türk Dış Politikasında ‘U Dönüşü’ mü?
2012 yılında bu köşede kaleme aldığım “Suriye Kördüğümüne Türk Kılıcı mı?” başlıklı yazımda şu ifadeleri kullanmıştım: “...Ve yine farkındalar ki, Suriye krizi aynı zamanda Yeni Yalta Sürecinde yerini almaya çalışan Türkiye’nin başlı başına bir ‘yakın çevre’ sorunudur ve bundan dolayı da Ankara’nın ‘kırmızı çizgisi’ anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Suriye mevzuu, geldiği aşama itibarıyla, Türk dış politikası açısından önümüzdeki süreçte etkisini daha somut bir şekilde gösterecek olan çok boyutlu bir kırılma noktasına işaret etmektedir.”
Prof.Dr.Mehmet Seyfettin EROL - Milli Gazete
2012 yılında bu köşede kaleme aldığım “Suriye Kördüğümüne Türk Kılıcı mı?” baÅŸlıklı yazımda ÅŸu ifadeleri kullanmıştım: “...Ve yine farkındalar ki, Suriye krizi aynı zamanda Yeni Yalta Sürecinde yerini almaya çalışan Türkiye’nin baÅŸlı başına bir ‘yakın çevre’ sorunudur ve bundan dolayı da Ankara’nın ‘kırmızı çizgisi’ anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Suriye mevzuu, geldiÄŸi aÅŸama itibarıyla, Türk dış politikası açısından önümüzdeki süreçte etkisini daha somut bir ÅŸekilde gösterecek olan çok boyutlu bir kırılma noktasına iÅŸaret etmektedir.”
Bu yazımdan yaklaşık olarak dört yıl sonra, bu çok boyutlu kırılmanın ne anlama geldiÄŸi netlik kazanmaya baÅŸlamış durumda. Ä°lk ciddi kırılma kendisini iç siyasette gösterdi. Nitekim son dönem Türk dış politikasının mimarı olarak lanse edilen BaÅŸbakan DavutoÄŸlu’nun istifasında Suriye krizinin etkili olduÄŸuna yönelik yorumlar bu kapsamda ön plana çıkıyor. Ä°dealizmden realizme dönüş olarak da adlandırılabilecek bu yeni süreç, bu baÄŸlamda ilk kurbanını vermiÅŸ görünüyor.
DiÄŸer önemli kırılma noktası ise, Suriye özelinden hareketle Türk dış politikasında tekrar “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesini kısmen anımsatan “dostları çoÄŸaltma” çaÄŸrısı. Bununla ilgili dikkat çekici geliÅŸme, DavutoÄŸlu sonrası BaÅŸbakanlık görevini üstelenen Binali Yıldırım’dan geldi. Sayın Yıldırım’ın göreve baÅŸlarken ifade ettiÄŸi “Düşmanlarımızı azaltıp, dostlarımızı artıracağız” söylemi, bu baÄŸlamda gerçekçi politikalara dönüş sinyali olarak algılanmakta gecikmedi.
Yeni süreç her ne kadar yeni baÅŸbakan ile özdeÅŸleÅŸtirilse de, bunun ilk somut iÅŸaretini CumhurbaÅŸkanı Sayın ErdoÄŸan’ın verdiÄŸi görülüyor. 21 Mart 2016’da PKK terör örgütü sempatizanlarının çadır açmasına izin veren Belçika hükümetine sert sözlerle yüklenen ErdoÄŸan aynen ÅŸu cümleyi sarf etmiÅŸti: “Böyle dost olur mu?.. Dostları çoÄŸaltmaya, düşmanları azaltmaya niyetliyiz ama bilmeyene de haddini bildirmek hakkımızdır.”
Dolayısıyla niyet daha öncesine dayanıyor ve Başbakan Binali Yıldırım bu arayışı uygulamak üzere kendisi açısından zor bir görevi üstlenmiş durumda. Zor diyorum, çünkü dostları çoğaltalım derken, etrafımızdaki düşman halkaya yenileri ekleniyor. Son olarak Almanya örneğinde görüldüğü üzere...
Düşünün, Türkiye’nin 100 yıllık “dostu” olarak bilinen Almanya bir çırpıda bizi satıverdi hem de ikili iliÅŸkilerin Åžansölye Merkel ile zirve yapmaya baÅŸladığı bir dönemde. Bu da bizi bir kez daha CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın “Böyle dost olur mu?.. Dostları çoÄŸaltmaya, düşmanları azaltmaya niyetliyiz ama bilmeyene de haddini bildirmek hakkımızdır.” sözüne götürüyor.
Kim Dost, Kim Düşman?
Biz “dost olalım” dedikçe, karşımızdakiler “bizden ne dost ne de post olur” diyorlar. Daha da ötesi, bizim “dost arama”, “dostları çoÄŸaltma” politikamız bir zafiyet olarak algılanıyor. Karşı taraf, bu arayışa ya da politika deÄŸiÅŸikliÄŸine ancak ve ancak “kayıtsız ÅŸartsız tam teslimiyet” ile yanaÅŸacağı cevabını veriyor ve etrafımızdaki çemberi her geçen gün daraltıyor.
Hatta bir adım daha ileri giderek, bu tek taraflı dostluÄŸun kaçınılmaz bir hal almaya baÅŸladığını içeride patlatılan bombalarla desteklemeye çalışıyor, hem de Ramazanda. Bunun için Ä°stanbul’da ve Midyat’ta patlatılan bombalar sonrası kimden ya da kimlerden Ankara’ya iÅŸbirliÄŸi, destek mesajı geldiÄŸine iyi bakın. Aynı adreslerin büyük çoÄŸunluÄŸunun PKK terör örgütü ya da onun Irak, Ä°ran ve Suriye versiyonlarını nasıl eÄŸittiklerini, donattıklarını ve hatta birlikte kol kola nasıl savaÅŸlarını göreceksiniz.
Dolayısıyla, burada cevap bekleyen kritik soru, çoÄŸaltılacak bu “dostlar” hanesine kimlerin dâhil edileceÄŸi ya da “düşman” hanesinden kimlerin çıkartılacağı.
Gerçekte kimin “dost” kimin “düşman” olduÄŸu sorusuna verilecek “doÄŸru cevap”, hiç kuÅŸkusuz Türkiye’nin iÅŸini fazlasıyla kolaylaÅŸtıracaktır. Fakat bu o kadar da kolay görünmüyor.
DiÄŸer taraftan, mevcut geliÅŸmelerin bu arayış içerisinde bilakis “düşman” hanesindeki listeyi giderek kabarıklaÅŸtırdığı, buna karşılık bizi tek bir “dost”a doÄŸru sürüklediÄŸini söylemek için de kâhin olmaya gerek yok. Görünmez bir el ya da çokça kullanılan o “üst akıl” bizi hep tek bir adrese zorluyor ve bütün yolların kendisine çıktığını kabul ettirmeye çalışıyor.
Suriye merkezli Türk dış politikasındaki dönüşümü ele almaya devam edeceÄŸiz, özellikle de “kırmızı çizgiler” baÄŸlamında...
Henüz yorum yapılmamış.